Alman milletvekili Helge Lindh, Solingen kentinde 25 Mart’ta göçmenlerin yaşadığı 4 katlı binaya yapılan kundaklamaya ilişkin, “İnsanların böyle bir olayın tekrar olabileceğini düşünmesi, bizi ırkçılığın gerçekliği ve 2024’te bile ırkçı saldırıların tehlikesi hakkında düşünmeye sevk etmeli. Bu korkunç ve utanç verici.” dedi.
Sosyal Demokrat Partiden (SDP) Alman Federal Meclisi Üyesi Helge Lindh, Solingen faciasından 31 yıl sonra yine aynı kentte gerçekleşen ve 4 Türk kökenli Bulgaristan vatandaşının yaşamını yitirdiği kundaklama olayının olası nedenleriyle ülkede son yıllarda artan ırkçılığı değerlendirdi.
Lindh, saldırganın kundaklamayı kesin olarak hangi motivasyonla yaptığının henüz bilinmediğini belirterek, “Savcı, siyasal olmayan bir nedene dair kanıtlar olabileceğini ancak bundan emin olmadıklarını söylüyor ancak bence ırkçı saikler de dahil olmak üzere hiçbir gerekçeyi dışarda tutamayız, çünkü ırkçı nedenleri, örneğin NSU’yu (Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü) veya diğer ırkçı saldırıları reddetme konusunda bir geçmişimiz var.” ifadesini kullandı.
Kundaklanan binada ağırlıklı olarak göçmen ve Müslümanların yaşadığına işaret eden Lindh, şöyle devam etti:
“Göçmen kökenli, Türk-Bulgar kökenli ve neredeyse tamamı Müslüman insanların yaşadığı bir bina olduğu için insanların geçmişte Solingen’de yaşananlar nedeniyle ırkçı motivasyon olabileceğini düşünmesi ve bundan korkması şaşırtıcı değil, çünkü gerçekten ciddi bir ırkçılık sorunumuz var. Dolayısıyla bu tür olaylarda ne yazık ki her zaman ırkçı motivasyon olasılığı vardır. Bunu dışlayan ya da inkar eden ya çok saftır ya da gerçeği göz ardı etmiş olur.”
Lindh, kundaklama olayının 1993’te 5 Türk’ün hayatını kaybettiği Solingen faciasını anımsattığına dikkati çekerek, “Korkunç olan şey, bu olayın bize 1993’teki Solingen faciasını hatırlatması. Soligen 2. İnsanların böyle bir olayın tekrar olabileceğini düşünmesi, bizi ırkçılığın gerçekliği ve 2024’te bile ırkçı saldırıların tehlikesi hakkında düşünmeye sevk etmeli. Bu korkunç ve utanç verici.” diye konuştu.
Soruşturmayla ilgili hassas bir süreç yönetilmesi gerektiğini kaydeden Lindh, “Güvenlik makamlarının soruşturma yaparken çok hassas olması gerektiğini düşünüyorum çünkü masum kurbanları suçlamak gibi bir geçmişleri var. NSU’nun tarihinde bu vardı, kurbanları faillere dönüştürmek. Bu nedenle göçmen toplulukların, Müslüman toplulukların bu olaydan büyük endişe duyduklarını hissediyoruz ve biliyoruz.” şeklinde konuştu.
“ALMANYA’DA GÜÇLÜ BİR IRKÇILIK VE AŞIRI SAĞCI DÜŞÜNCE SORUNUMUZ VAR”
Lindh, bazı Alman medya kuruluşlarının göçmenlere yönelik saldırıları haberleştirirken ırkçılık faktörünü görmezden geldiğini dile getirerek, “Medya, bir suç ya da saldırı olduğunda otomatik olarak faillerin göçmen, Türk ya da Arap olduğunu belirtme eğilimde. Bu kişiler kurban olduklarında ise insanlar onların göçmen geçmişe sahip olduğunu ve bu geçmişin bu olay için bir neden olabileceğini açıkça belirtmekten kaçınıyor.” değerlendirmesini yaptı.
Bu tutumun göçmenleri güvensiz ve yalnız hissettirdiğine vurgu yapan Lindh, “Almanya’da Türk ve Müslüman kökenli pek çok kişi, kanunun, düzenin ve devletin kendilerini gerçekten desteklemediği kanısına sahip. Genel şüphe altında hissetmek, olağan şüpheliler olmak ancak kurban olarak kabul edilmemek, tanınmamak ve görülmemek arasında asimetrik bir durum var.” ifadesini kullandı.
Lindh, Almanya’da ırkçı tutumların yaygınlaşmasında aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisinin (AfD) de önemli rolü olduğundan bahsederek, şu ifadeleri kullandı:
“Son yıllara baktığımızda camilere ya da kurumlara yönelik çok sayıda saldırı olduğunu görüyoruz. Bazıları medyada çok fazla yer almadı. Memleketim Wuppertal’daki cami ile ilgili engellenebilen bir kundaklama olayı vardı. Tüm bu içinde bulunduğumuz ortam ve ırkçı siyasi güçlerin gücü, AfD’nin gücü, göçmen karşıtı tartışmaların gerçekliği, ayrıca tekrar tekrar İslam ve Müslümanlar hakkında yapılan tartışmalar, Almanya’da güçlü bir ırkçılık ve aşırı sağcı düşünce sorunumuz olduğunu çok açık şekilde ortaya koyuyor.”
“KUNDAKLAMALARIN TEKRARLANMASINI ÖNLEYEMİYORSAK YETERİNCE ŞEY YAPMAMIŞIZ DEMEKTİR”
Almanya’nın ırkçılıkla mücadele politikalarına da değinen Lindh, “Hiçbir önlem yeterli değil.” dedi. Lindh şu görüşü aktardı:
“Şunu çok açık ve net şekilde belirtmeliyiz ki Solingen’den sonra, 1990’lardaki saldırılar sonrasında, NSU olayının mümkün olmasının sebebi, bu soruna yönelik tutarlı ve evrensel bir yaklaşım olmamasıydı. NSU’nun çok sayıda Türk kökenli insanı öldürdüğünün ortaya çıkmasından ve Hanau ve diğer saldırılardan sonra bir tür zihniyet değişikliği oldu. Şu anda güvenlik makamlarının daha fazla çaba sarf ettiğini, ulusal istihbaratımızın aşırı sağcılık ve ırkçılık konusunda geçmişe kıyasla çok daha endişeli olduğunu görüyorum.”
Lindh, buna karşın ırkçılığa karşı verilen mücadelede hala istenilen noktada olmadıklarının altını çizerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Bazı ilerlemeler var ama hala olması gereken standarttan çok uzaktayız. Hanau kurbanları hala cevap bekliyor. Saldırı nasıl mümkün oldu? Acil durum çağrısı neden başarısız oldu? Bu sorulara cevap veremiyor ve kundaklamanın tekrarlanmasını önleyemiyorsak yeterince şey yapmamışız demektir. Dolayısıyla, önleme faaliyetlerini geliştirmek ve mağdurlara adalet sağlamak için hala uzun bir yol var.”
Almanya’da önemli sayıda göçmen topluluğu olduğunu anımsatan Lindh, sözlerini “Göçmen kökenli Almanları ırkçılık yüzünden kaybetmemeliyiz. Bence bu insanların içinde bulunduğu durumun görüldüğünü, zan altında olmadıklarını ve son yıllardaki pek çok tartışma ve eylemin hem kurbanları hem de potansiyel kurbanları olarak görüldüklerini hissettirmek en güçlü görev ve alınması gereken en önemli karardır.” şeklinde tamamladı.
patronlardunyasi.com